[ad_1] 07.10.2023 15:59 Son Güncelleme: 07.10.2023 15:59 Haber Kaynağı: Betül Memiş / Cnnturk.com ..
[ad_1]
Akılda yer eden melodileri ve zengin ses manzaralarıyla son 15 yılın başarılı prodüktörleri arasında anılan Trentemøller, çıkış albümü “The Last Resort”ı 2006’da yayımladı. Elektronik müziğin kilometre taşı albümleri arasında gösterilebilecek albümler arasında yer alan kayıt, müzisyenin ismini duyurmasını sağladı. İlk canlı orkestrasını 2007’de kurarak performanslarına başlayan Trentemøller; bugüne kadar arasında Tricky, Savages, A Place To Bury Strangers, The Soft Moon, Unkle, Depeche Mode, The Knife, Franz Ferdinand, Blonde Redhead, Lower Dens ve Slowdive gibi 100’den fazla isimle remix’ler ve ortaklıklar yaptı. İlk albümünün ardından “Into The Great Wide Yonder”, “Lost”, “Fiction” ve “Obverse” albümlerini dinleyicisiyle paylaşan müzisyen; 2022’de altıncı albümü “Memoria”yı da kendi plak şirketi In My Room etiketiyle yayımladı.
Albümün farkı ise, pandemi zamanında yapılması fakat bu defa şarkılar kendisine ait; “Yıllardır yapmak istediğim ama o cesareti bulamadığım bir şeydi. Bu albümde doğru zaman olduğunu hissettim” diyor… Müziğinde kontrastlarla ve paradokslarla dolu alanları keşfetmeyi seven Trentemøller; indie, shoegaze, noise rock, post-punk, electro-pop gibi janrlar arasında dolaşırken elektronik ve ambient temelli sound’uyla kendi tarzını tanımlayan üretimlerine devam ediyor.
Ezcümle, yıllar sonra Trentemøller yine burada, gündemin yoğunluğuna ve yorgunluğuna aldanmadan -zira fanilik mesaisinde biz fanilerin derdi de meramı da hiç bitmeyecek- konser için ajandanızda yer tutmayı es geçmeyin! O vakit şimdilik 14 şarkıdan oluşan “Memoria”nın sesini açma zamanı…
“O kadar yaşlı hissetmiyorum”
· Aldous Huxley (İthaki Yayınları, Ümit Tosun çevirisi) “Cesur Yeni Dünya”da, “İnsan yaşlanır; için de o derin zayıflık hissini, kayıtsızlığı, rahatsızlığı hisseder, bütün bunlar ilerleyen yaşla gelir; böyle hissedince de sadece hasta olduğunu düşünür, bu can sıkıcı durumun belli bir nedeni olduğunu düşünerek korkularını bastırır ve hastalıktan kurtulduğu gibi bu durumdan da kurtulmayı ümit eder” derken bugünleri hissetti mi bilinmez ama 2023 yılı itibariyle ardımızda, bambaşka bir yaşam olan pandemiyi bıraktık. Yeni virüsler yoldaymış gerçi ama! Tüm bu süreç sonucunda, sizin yaşadıklarınızın, hissiyatınızın günümüze etkisi nasıl oldu? Kişisel ve sanat hayatınıza yansımaları, dönüşümleri nelerdi?
Evet, bu gerçekten iyi bir soru. Sanırım pandemi benim çalışma sürecimde pek çok şeyi değiştirmedi. Çünkü ben her zaman müzik üzerinde izole bir şekilde çalışan biriyim. Bu sebepten de süreç benim için benzerdi diyebilirim. Bir yıl boyunca stüdyoma kilitlenmiş haldeydim; çok fazla insan görmeksizin çalışmayı tercih ettiğim için ki gerçekten de kendi başıma çalışmayı seviyorum. Müziğimi yazarken izole olmayı tercih ediyorum. Son albümümü de bu kapanma döneminde kaydettik. Albümde şarkı söyleyen Lisbet (Fritze). Kendisiyle çalışmak kolaydı, çünkü beraber yaşıyoruz ve bir oğlumuz var. Mimar, gitar çalıyor ve Glas adında kendi grubu da var (Lisbet Fritze ve Louise Foo projesi). Bu yüzden kapanma sırasında normalde çalıştığım gibi çalışmak benim için oldukça kolaydı. Ancak kapanmanın etkilerini ben de herkes gibi hissedebildim, mesela tura tekrar başladığımızda birçok ülke henüz gerçekten açılmamıştı ve başlangıçta birçok gösteriyi ertelememiz, bazı gösterileri iptal etmemiz gerekiyordu. İnsanlar bilet almıyordu. Bu nedenle başlangıçta tur yapmak gerçekten çok zordu… Şimdi çok daha iyi ama hâlâ koranavirüs sonrası etkilerini hissediyoruz.
· 13 Ekim’de İstanbul’da konseriniz var. Üç gün sonra 16 Ekim’de de doğum gününüz ve 51 yaşına giriyorsunuz! (Ve nice yaşlara!) Dünyada 50 yıl ve müzikte bir ömür; besteci, müzisyen ve prodüktör; ödüller, turneler, insanlar, hikayeler… Bugünden geçmişe bakınca neler söylemek istersiniz? Aynada ve sahnede kendinizi nasıl görüyor?
Teşekkür ederim. Evet, bazen 51 yaşına dönüyorum diye gerçekten korkutucu geliyor, çünkü dürüst olmak gerekirse içimde o kadar yaşlı hissetmiyorum. En azından içeride değil! Evet, sadece en çok sevdiğim şeyi, yani müzik yaparak ve müzik yazarak geçimimi sağlayabildiğim için gerçekten müthiş derecede minnettarım ve mutluyum. Eğer bana 13 veya 15 yaşlarındayken nerede olacağımı sorsaydınız, kendi grubumla dünyayı dolaşıp, kendi müziğimle birçok farklı ülkede ve şehirde çalabileceğimi hayal edemezdim. Ama bugünden bakınca bu gerçekten de fantastik! Eh, aslında son Avrupa turumuzun ilk ayağını yeni tamamladık ve birçok insana çaldık. İtalya’da bir dağın tepesinde gerçekleştirdiğimiz muhteşem bir konserde 2000 kişiye çaldık ve insanların gösterilerimize geldiğini görmek gerçekten şaşırtıcı ve çok heyecan verici! Çünkü, burada Kopenhag’ta stüdyomda müzik yapıyorum ve birden İstanbul, New York veya Yunanistan gibi yerlerde sahne alıyorum ve insanlar gösterilere geliyor. O anların gerçekten sihirli olduğunu düşünüyorum.
“Kalbimin olduğu yer burası”
· Bazı müzik eleştirmenleri sizin için: “Kopenhaglı Anders Trentemøller, olağanüstü unutulmaz melodilerin ve muhteşem ses manzaralarının yaratıcısı olarak uzun süredir saygı görüyor. Ancak son on yılda, az rakibi olan bir yapımcı olduğu için de gecikmiş övgüler alıyor” diyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Evet, tabii ki insanların müziğimi beğenmeleri beni çok mutlu ediyor. Elbette bazı eleştiriler de aldım. Ancak kendimi çok da bir yapımcı olarak görmüyorum, çünkü çok sayıda başka sanatçıya prodüksiyon yapmıyorum. Bu yüzden genellikle kendi müziğimi yapıyorum ve bilirsiniz, kalbimin olduğu yer burası, diye düşünüyorum. Yani gerçekten yeni müzikler yazmaktan, onları üretmekten hoşlanıyorum. Ve favorim kesinlikle yazma sürecim, çünkü duygularımı ifade edebildiğim yer burası ve bu son albümle de kendi şarkı sözlerimi yazmaya başladım. Şu anda yeni albümüm üzerinde çalışıyorum ve yine kendi şarkı sözlerimi yazıyorum. Bu bana yepyeni bir dünya açtı, fakat bir yanıyla da biraz da korkutucu bir his. Ama aynı zamanda bunu yapmak için doğru zamanın geldiğini hissettim, zira birçok fikrim vardı. Yıllardır yapmak istediğim ama o cesareti bulamadığım bir şeydi. Bu albümde zamanın geldiğini hissettim. Evet, öncekilerde de tüm müzikleri ben besteliyordum ama sözleri de yazmak biraz korkutucuydu benim için. Ama konfor alanımızdan biraz da olsa dışarı çıkmanız lazım.
· Gelelim hikâye anlatıcılığında adeta zirveniz ve bugüne kadar ki en uzun albümünüz olan “Memoria”ya… Vokaller, yine önceki albümü ziyaret eden Lisbet Fritze tarafından yapılmış. Bir yapımcı olarak müzik notaları / araçları konusunda zevkli bir kavrayışa sahipsiniz. Albüm için diyebileceğim, meditasyon niteliğinde tekrarlayan notaların içinde bir ustalık sınıfının özel dinleyicisiydim sanki… Son şarkınız olan enstrümantal “Langer”in yorumunu ise bize bırakmışsınız bence! Albümün doğuş aşamasından ve sonrası müzikseverlerle buluştuğu anlardaki sizin tarafa yansıması nasıl oldu, oluyor?
Evet, evet. “Memoria” oldukça kişisel bir albüm. Çünkü kendi şarkı sözlerimi yazdığım ilk zamandı ve bir şekilde, ergenlik dönemine döndüm gibi hissettim. Gençken, dünyayı ekstra dramatik bir şekilde hissediyorsunuz ve birini özlüyormuş gibi hissetme veya sevdiğiniz birini kaybetme veya ulaşamayacağınız birine âşık olma gibi büyük duygular bunlar daha çok. Müziğim aracılığıyla, müziğimle bu duyguları yaşayabiliyorum. Ve bu duyguları hâlâ bedenimde ve zihnimde taşıyabiliyorum. Ama müzikle bu özlemleri ve içimde hâlâ mevcut olan bu atmosferleri ifade etmek benim için çok kolay bir yol gibi geliyor. Çünkü 50 yaşına gelince, şimdi bir de oğlum var ve bazen her şey oldukça pratik ve biraz daha sabit. Bu güzel… Her zaman dramatik ve sürekli duygusal olmamayı seviyorum, fakat bazen biraz, o duyguları özlemiş olabiliyorum.
Bu gençlik, aslında gençlik olmasa da gençliğe yakın hissettiğim, âşık olma veya sevdiğin birini özleme hissiyatı ve tüm bu travmatik duygular. Ve bu duyguları ifade etmek için müzik benim açımdan harika bir yol. Ve aynı zamanda, benim için, hafıza yaratıcı sürecimde kullandığım bir harita. Bu yüzden albümü “Memoria” olarak adlandırdım. Çünkü bence hafıza, yaşamımızın büyük bir parçası, hem yaratıcılık açıdan hem de sadece yaşam biçimimiz ve hafızayı kullanma şeklimiz açısından büyük bir rol oynuyor. Bir şarkı yazarken genellikle dik piyanomun önünde yazarım ve fikirlerimi çok sık kaydetmem. Onları hatırlamaya çalışırım, ertesi gün stüdyoda ve piyanonun karşısında olduğumda.
Eğer önceki gün yaptığım melodi veya akor dizisini hatırlayabiliyorsam, üzerinde çalışabileceğim bir fikir olduğunu düşünürüm. Eğer tamamen unuttuysam, belki yeterince iyi değildir, diye düşünürüm. Bu, çalışma şeklim büyük ölçüde, belleğimi oldukça doğrudan kullandığım bir yol, diyebilirim.
“Aniden çocukluğunuza geri dönüyorsunuz”
· Işık ve gölgeyi sonuna kadar hissettiren, hatta bazen tirbülans etkisi yaratan “Memoria”yı dinledikten sonra; bu albümün sizin kariyerinizde ve hayatınızda faklı bir yerde durduğunu düşündüm. Bu adıyla manidar albüm sizin için ne ifade ediyor?
Evet… Dediğim gibi, “Memoria”, tabii ki belleğin çok önemli bir yolu. Bellek de müziğimle çalışmanın benim için önemli bir yolu. Belleği oldukça büyülü buluyorum. Çünkü belki de 20 yıldır duymadığınız bir şarkıyı aniden radyoda dinliyorsunuz, eğer o şarkının çaldığı özel bir anınız varsa, hemen o anıya geri dönüyorsunuz. Bu, mutfaktaki büyükannenizin kurabiyelerini koklamak gibi bir şey! Aniden çocukluğunuza geri dönüyorsunuz yani. Ben bellek ve müziğin gerçekten kalbe, zihinsel olarak değil, doğrudan konuşma şeklinde harika bir yolu olduğunu düşünüyorum. Ve müziğin gerçekten belleğinizi tetikleyebilmesi çok güzel bir şey… Ve aniden hatıralarınızdan özel bir anına geri götürülmeniz; düşününce gerçekten de oldukça eşsiz bir şey!
· Besteci, müzisyen ve prodüktör Trentemøller için hangisi daha heyecanlı ve ilham verici?
Sanırım, her bir kısmı aynı derecede seviyorum, çünkü gerçekten müzik yapmayı seviyorum. Aynı zamanda müzik üretmeyi ve canlı müzik çalmayı seviyorum. Sadece bu üç şeyden birini yapsaydım biraz sıkılırdım gibi geliyor. Yani, sadece stüdyoda çalışıyor olsaydım ve hiç dışarı çıkıp insanlar için müzik yapmıyor olsaydım, sanırım bu biraz yalnızlık olurdu. Eğer sadece başkaları için üretim yapıyor olsaydım da, kesinlikle ifade etmem gereken bir şeyi kaçırırdım. Bu yüzden, stüdyomda bir veya iki yıl kilitli kalabilirim ve sonra ansızın aynı albümü, iki yıl boyunca grubumla çıkıp melodileri oldukça fazla değiştirebileceğim şeye dönüştürebilirim; işte bunu gerçekten seviyorum. Bu yüzden albümde tam olarak her duyduğunuzdaki aynı versiyonları asla çalmıyoruz. Her zaman grubun içine getirmeyi severiz ve grup üyeleri şarkıları nasıl çalacakları konusunda girişlerde bulunur. Bazen gösteri sırasında setlist’te değişiklik yaparız, belki de kalabalığın belirli bir şey için daha açık olduğunu hissedebiliriz veya belki de aynı şarkıları çalmaktan biraz sıkılmış olabiliriz. Bu yüzden yeni şarkılar veya eski şarkılar alırız. Aslında çok yakın bir zamanda prova yaptık ve sete dört eski şarkımızı dahil ettik ve tekrar çalacak yeni bir şeyimiz olması gerçekten harikaydı. Yani müziği canlı çalmak benim için her zaman eğlenceli ama aynı zamanda stüdyoda olmak da çok keyifli, yani her şeyi seviyorum!
“Sadece kendi içgüdülerinize inanın!”
· Dünya müzik piyasasını ve müzisyenleri nasıl görüyorsunuz? Ve genç müzisyenlere tavsiyeniz neler olur?
Dürüst olmak gerekirse, aslında müzik endüstrisi hakkında çok fazla bilgiye sahip değilim. Eğer genç bir sanatçıya, belki de yeni müzik yapmaya başlamış birine tavsiye vermem gerekiyorsa o da; bilgi sahibi olduğunuz alana ve sadece doğru olduğunu düşündüğünüz şeye inanın, iç hissinize güvenin, çünkü insanlar size bir sürü şey söyleyecek ve belki bazı etiket temsilcileri, bu sesin trend veya güncel olmadığını söyleyebilir ya da ne bileyim buna benzer şeyler duyabilirsiniz. Ama kendi iç hissinize güvendiğiniz sürece, düşündüğünüz müziğin her zaman harika olacağını düşünüyorum. En azından kendiniz için harika olacaktır. Ancak bazen diğer büyük isimler gibi ses vermeye çalışıyorsanız da kendi müziğinizle ortaya çıkmak çok zor olabilir, çünkü insanlar genellikle eğer samimi değilse, gerçekten siz olmuyorsanız, bu da hissedilir. Bu yüzden sadece kendi içgüdülerinize inanın!
· Masanızda ya da aklınızda yeni albüm ya da proje var mı; yakın gelecekte neler bekliyor dinleyenlerinizi?
Şu anda aslında kendi projem üzerinde çalışıyorum. Bir sonraki albümümde ve benimle şarkı söyleyen kişi de DíSA (Disa Jakobs). Kendisi İzlandalı. Bir sonraki albümde de vokalist olacak. Yani şu anda aslında, turneye çıkmadığımız zamanlarda, bu albüm üzerinde oldukça yoğun çalışıyorum. Sabırsızlıkla beklediğim bu albüm gelecek yıl sonbaharda çıkacak. İçeriği ise, daha çok shoegaze ve dream – pop gibi olacak ama yine de benim sesimle harmanlı, fakat biraz daha fazla gitarlı ve biraz daha gürültülü olacak!
“Günlük rutinler daha çok ilham veriyor”
· Bugünlerde sizi iyi eden neler var; dikkatinizi çeken, film, kitap, şarkı, fotoğraf, sergi ya da buna benzer paylaşır mısınız?
Aslında, kendi müziğim üzerinde çalışırken, şu anda albümümle yaptığım gibi, çok fazla giriş almamaya çalışıyorum. Çünkü bazen başkalarının müziğini çok dinlerseniz, biraz karışabilir ve ne yapacağınıza dair kararsız hissedebilirsiniz. Ve daha önce konuştuğumuz gibi, her zaman kendi içgüdülerime güvenmeye çalışırım. Tabii ki, başkalarının müziğinden veya bir tablodan veya burada Kopenhag’ta yağmurda yürüyüş yapmaktan veya çok günlük bir şey yapmaktan ilham alabilirim. Gözümü yakalayan şeyin ne olduğunu söylemek gerçekten zor… Ama sanırım belki de küçük günlük rutinler daha çok bana ilham veriyor veya iyi geliyor diyebilirim. Stüdyom plaja çok yakın ve özellikle kış aylarında orada yürümeyi severim, çünkü stüdyoda belki üç veya dört saat oturduktan sonra, kafamı biraz temizlemek güzel oluyor ve havanın soğuk, rüzgârlı olması hoşuma gidiyor, çünkü o zaman kafamı temizlemiş oluyorum ve sonra stüdyoda biraz daha çalışabiliyorum. Ayrıca, müzik hakkında düşünmediğim bir mola yapmak ve sadece anın tadını çıkarmak veya doğada olmak hoşuma gidiyor. Bu yüzden belki bir film izlemek veya kitap okumak yerine, bana daha çok ilham veren şeyleri yapmaktan hoşlanıyorum diyebilirim.
· İstanbul Babylon’daki konseriniz öncesi sevenlerinize ne söylemek istersiniz?
Öncelikle diyebileceğim dört gözle bekliyorum. Son çaldığımızdan beri oldukça uzun bir zaman geçti. Sanırım on yıl veya öyle bir şey. İlginç bir de hikâyem var aslında; ilk kez İstanbul’da çaldığımızda, bir şekilde tüm eşyamız bindiğimiz takside kayboldu. Yani taksi, tüm enstrümanlarım, pasaportum ve her şeyimle sürüklendi. O vakitler, bu yüzden İstanbul’da dört gün boyunca bulunmak durumunda/zorunda kaldım. Yardımsever insanlar hatırlıyorum. Yeni bir pasaport için Danimarka Büyükelçiliği’ne gitmek zorunda kalmıştım, fakat tatildi, yani kapalıydı. Bu yüzden İstanbul’da dört gün geçirdim ve harikaydı. Şehrinizi gerçekten çok seviyorum. Şehrin eski kısmına da gittik, köprüden geçtiğimiz anları hatırlıyorum gerçekten de çok güzeldi. Bu defa sadece bir günümüz olduğu için biraz üzgünüm, zira önce ve sonra başka konserlerimiz var. Ama orada çalmayı ve tüm güzel insanları görmeyi heyecanla ve dört gözle bekliyorum. Konsere gelirsek de; şu anki grubumla iki yıldır beraber çalışıyoruz. Hepsi kendine has ve özel insanlar. Tüm grup üyelerinin kendi solo işlerinin de hayranıyım. Bu benim “rüya takım”ım. Kısaca, havalı görsellerin olduğu, iyi çalışmış bir grup performansı göreceklerini söyleyebilirim.
[ad_2]
Source link
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.